Bırakmak iyidir… Korkuları, takıntıları, söylenmeyenleri, gözyaşlarını, gitmesi gerekenleri, alışkanlıkları v.b. Bırakmak yeniye yer açmaktır ya da sadece hiçbir şey beklemeden saflığı, boşluğu deneyimlemek bile bir kazançtır. Yüzleşmek ise tüm sorunların altında yatan karanlığa ışık tutarak, aydınlığın hâkimiyetine kucak açmak demektir.
Bir danışanım sürekli olarak özel ilişkilerinde kaybetme korkusu yaşıyor; kendini rahatça ifade edemiyordu. “Tepkimi ya da duygumu söyleyemiyorum. Yapıcı olmaya, alttan almaya çalışıyorum. Ben alttan aldıkça onlar uzaklaşıyor, duygularımı belli edemiyorum.” diyordu. Dış görünümü ve enerjisi de söylediklerini destekler nitelikteydi: “Kendime güvensiz, ezik ve tırsak hissediyorum.”
İlişkilerinde hep susan, alttan alan taraf olmasına rağmen yine de kaybediyordu. Şimdiki hayatında yaşadığı kaybetme korkusunun kaynağı olan bir geçmiş hayatında, annesi doğum esnasında ölüyor; henüz dört yaşında ise babasının ölümüne şahit oluyordu ancak olay anında hızla oradan kaçıyordu. Kaçtığı en büyük gerçek ise kendi gücüydü. Acıların karşısında dimdik ayakta durabilmeyi istiyordu. Rehberi ona; hayatta her şeyin bir sonunun olduğunu; o yüzden bazen tek olmak gerektiğini hatırlatıyordu.
Yaşadığı aydınlanma ile şimdiki hayatında da kendini ifade etmenin önüne geçen deneyimleri dönüştürebildi. Küçük bir çocukken annesinin ateşle onu korkutmasına engel olamamıştı ancak annesinin elindeki ateşi üfleyip söndürdü.
Seansın sonunda kimseye bağımlı olmadan ve yardım almadan da yaşayabileceğini, bir birey olduğunu ve aslında kendini sakince ifade edebileceğini kavradı.
Adına Suna diyeceğim danışanım ise 50’ li yaşlarında evli ve çalışan bir bayandı. Eşinin onu aldatmasına göz yumuyordu çünkü boşanma sürecini kaldıracak güçte olmadığını, eşini kaybetmek istemediğini düşünüyordu.
Yakınları ve arkadaşları ise onun bu görüşünü destekler şekilde; bu sorunun eşinin problemi olduğunu, onunla yüzleşirse eşini tamamen kaybedebileceğini söylemişti. İçinde derin bir yalnızlık hissediyordu ama o, dayanıklı ve metanetli biri olarak sabırlı olmaya çabalıyordu. Eşini haklı çıkarmaya çalışıyor; onun ne kadar zor bir hayat geçirdiğini söylüyordu. Ancak ne var ki kendini haksızlığa uğramış gibi hissediyor; neden bunlar benim başıma geldi, diye düşünüyordu.
Geçmiş bir yaşamında çok çalışan bir kadındı ve eşi sürekli uzakta olduğu için evin tüm yükünü kendisi taşıyordu. Sadece çalışmak onu güçlü kılıyordu ve o hep çok çalışıyordu. Geçmiş hayatında sakin, soğuk, uzak, iletişim kurmayan ama güçlü bir kadındı. Eşine karşı da mesafeli ve soğuk bir tavrı ve tek düze bir ilişkileri vardı. Ağlamak ise onun için çok zordu. Açık olmak o hayatın ana planıydı. Eşine onu sevdiğini veya kızdığını söyleyebilirdi ancak yüzleşmekten ve kaybetmekten kaçınıyordu. Eşiyle yüzleşmeyerek kapalı davranmak ise ona hiçbir şey kazandırmıyordu.
Seanstan sonra kendini iyi hissediyor; açık olmak değişimi getirir, diyordu. O geçmiş hayatında da şimdi olduğu gibi sahte bir güçle duygularını belli etmemek için yüzleşmekten kaçmıştı. İlişkileri boyunca eril bir duruş hâkimdi ancak ilişkinin rengini ve ritmini değiştirmek mümkündü.
Bahsettiğim iki seanstan da anlayacağımız gibi, hayatımızda kendi gücümüzü göremediğimiz anlar yaşar ve bunu fark etmeden bir ömür geçirebiliriz. Sahte bir güçle duygu, düşünce ya da tavırları ifade edemediğimizde iç sesimizin bilgeliğine kendimizi kapatırız. Yüzleşmek çoğu durumda çok zor gibi görünse ya da zaman alsa da sonunda kazançlı çıkan ve içsel zenginliğimizle yüzleşen yine biz oluruz.
Sevgilerimle…
Sema Dikyol Selvi