Yasadığımız herhangi bir olay, durum ya da bizde travmatik etkiler yaratan durumlar karşısında hepimizin verdiği tepkiler birbirinden farklıdır. Kaçabilir, yüzleşebilir veya donakalabilir; olayın etkilerine maruz kalabiliriz. Geçmiş bir zamanda herhangi bir yerde ve zamanda yaşadıklarımız fiziksel, ruhsal ve bedensel alanlarımızda izlerini bırakır.
Genç bir danışanım küçük bir çocukken bir akrabası tarafından taciz edilmiş ve hiçbir tepki verememişti. Henüz beş yaşında yaşadığı bu olay onun bugün sağlıklı ilişkiler kurmasını engelliyor; evlilik aşamasında nişanlısıyla arasında gerginliğe neden oluyordu. Hem kendine hem de erkeklere güvenini kaybetmiş; tamamen içine kapanmıştı. Beni arayan annesi kızının odasına kapandığından ve intihar edebileceğinden korktuğunu söylüyordu. Danışanım benimle görüşmeye geldiğinde yüzünde, duruşunda ve sesinde bile yaşadığı travmanın izleri vardı. Sanki kendini saklıyor gibiydi. Sadece kendini değil bugüne kadar kimseye söyleyemediği sırrını da herkesten saklamıştı ancak daha fazla saklayamadığı bu sırrı taşıyamıyordu. Yaptığımız şimdiki hayat regresyon çalışması ile kendi gücünü keşfetmesini ve ruhunu özgürleştirmeyi amaçladık. Seans sonrasında kendine güvenini kazanmış; hayat enerjisi yerine gelmişti. Kısa bir süre sonra da nişanlısıyla evlendi ve şimdi bebekleri ile mutlu bir yaşam sürüyorlar.
Çok sık rastlanan tacizler karşısında ne olup bittiği konusunda bilinçli olmayan ve hiçbir tepki veremeden donakalan çocuklar ne yazık ki yaşadıklarının izini yıllar boyu psişelerinde taşıyorlar.
Taciz veya tecavüz olaylarında, sevilen bir yakının ya da ebeveynin kaybında, kaza ve yaralanmalarda, doğal afetlerde, savaş zamanlarında, tıbbi uygulamalarda, şiddete maruz kalmada, tanık olmada vs. yaşanan olay veya durumların izleri, hem bireysel hem toplumsal ve daha geniş bir perspektiften aslında tüm insanlığı ilgilendiren sarsıcı etkiler yaratıyor. Sadece insanlık açısından değil doğadaki canlılar açısından da durum bundan farklı değil. İnsanların veya diğer köpeklerin saldırısına uğramış bir sokak köpeğinin veya kedisinin ne kadar ürkek davrandıklarını hepimiz gözlemlemişizdir. Sanki her biri yaşadıklarının iziyle travmatize olmuşlardır. Aynı şekilde insan atıklarının ve kimyevi maddelerin vermiş olduğu zararlar ve bilinçsiz tüketimle de “Doğa” da ne yazık ki travmatize olmuş bir halde; iklim değişiklikleri, çölleşme, kirlenme v.s. ile alarm veriyor.
İşte bizler de yapısı ve şekli değişmiş halimizle ego sınırlarını zorlayan anlar ve durumlar yaratırız hayatlarımızda. Ürkek, cesaretsiz, kendini ifade etmeyen, bir yerlerde takılıp kalan, yardım eli arayan, sürekli olarak depresif, küskün, suçlayıcı, yalnız, fiziksel görünümünden memnun olmayan, ezik hisseden, çaresiz, ileriyi göremeyen, bağımlı, yetersizlik inançlarıyla sanki “kaderin kurbanı” olduğumuzu hissedebiliriz.
Kurban Modu’ ndaki birey kendini içinden bir türlü çıkamadığı kuyuda ya da hapiste gibi hisseder. Dünyaya yaydığı negatif enerji ile acıdan beslenerek, arabesk, bir yaşam sürerek, mağdur rolünü oynar. Sürekli yardım arayışında “biri beni kurtarsın” diye bekler; kahraman arayışındadır. “Zavallı ben” düşüncesiyle sürekli başkalarını suçlar, değişimin sorumluluğunu almak istemez.
Bir danışanım seansa geldiğinde sürekli olarak başkaları hakkında suçlayıcı söylemlerde bulunuyordu. Görüşmemizin odak noktasına kendisini koymaya çalıştıysam da sürekli bundan kaçıyordu. Ona, peki sen bu konuda ne yapabilirsin, ne yapmak ihtiyacındasın diye sorduğumda başkalarını değiştirmek istediğini söyledi. Seansa gelme amacı kendini değil başkalarının ona olan davranışlarını değiştirmekti. Daha önce yaptığımız çalışmalarla epey yol almıştı ama danışanım kendi gücünü kullanmaktan tamamen kaçıyordu. Tipik bir kurban rolüne bürünmüştü ve hep aynı yerde takılıp kalıyordu. Bir kurtarıcı arayışındaydı. Kendini sabote ettiği gibi nihayet seansı da sabote ederek, yarıda kesti ve suçlamalarına devam etti. Maalesef sihirli bir değneğim yoktu. Kendi içindeki gücü ve ışığı fark etse, kendi iradesiyle bugününü ve geleceğini yarattığını anlayabilirdi. Her regresyon seansı herkes için her zaman aynı sonucu vermeyebilir; yine de ruh anlaması gerekeni anlar, dersini alır ve yoluna devam eder.
Hepimizin içinde hem güçlü hem güçsüz, hem karanlık hem aydınlık, hem zalim hem de kurban olduğumuz yanlarımız var. Ancak ne kendimiz ne de başkaları için kesin hükümler vermemeli; görünene aldanmamalıyız. Yaptığım birçok regresyon seansında bu tarz şikâyetlerle görüşmeye gelen danışanlarımın çoğunlukta olduğunu ve bu danışanımda olduğu gibi, aslında içlerinde varolan gücü ve potansiyeli hayata geçiremeyenlerin çok özel ve farklı yanları olduğunu gözlemledim. Her bir seansta ve trans halinde kendilerine öyle yaratıcı ve farklı şekillerde çözüm yolu buldular ki; ruhlarının bu tarafıyla tanışmak beni derinden etkiledi ve hayran bıraktı.
Yine bir danışanım uzun süredir ilişkilerinde ani bitişler yaşıyordu ve bu konuyla alakalı birçok kitap okumuş, seminerlere ve kişisel gelişim çalışmalarına katılmıştı. Anne ve babası ayrılmıştı; babasından ilgi ve sevgi görmeden büyümüştü. Beraberliklerine sıkı sıkıya yapışma durumunu yaşıyor; bir birlikteliği sona erdiğinde çok zor kopabiliyordu. Hatırladığı geçmiş yaşamında kendini sıkışmış gibi hissediyordu ve hiçbir çaba sarf etmiyordu. Eli kolu bağlanmış, hareketleri kısıtlanmıştı. Özgürlük istiyor ama çıkış yolu da aramıyordu. Güneşi göremiyor; kendini bomboş, amaçsız ve çıplak hissediyordu. Birikmiş öfkeyi salıverdiğinde artık kendini özgür hissediyordu. Şimdiki yaşamında da boyun eğerek, kurban gibi davranmıştı. Hayat amacı, sadece yaşamaktı. Etraf aydınlanmıştı ve artık kendini çıplak hissetmiyordu. Pembe bir bulut her yanını sarmalamıştı. Seansımızdan sonraki günlerde genç danışanım kendine bir iş buldu ve çok mutlu olduğunu söyledi.
Doğadaki her canlı varlık gibi biz de kendimize özgüyüz ve özgür olmak en doğal hakkımız. Özgür irademizle kendi gerçekliğimizi yaratabilmek için öncelikle kendi gücümüze sahip çıkmalı; gücümüzü gölgeleyen hatta örten kaynak olaylarla yüzleşmeliyiz.
Bir arkadaşım annesi hakkında oldukça endişeliydi. Annesinin uzun süren baş ağrıları vardı ancak nedeni bilinmiyordu. Doktorlar ve annesi bunun psikolojik bir problemden kaynaklandığında hem fikirdiler ancak; annesi psikolojik destek almayı reddetmiş, bunun hiçbir işe yaramayacağına inanmaktaydı. Baş ağrıları her zaman olduğu gibi devam ediyor; arkadaşımsa bu durumdan ve annesinin acılarından dolayı çok üzülüyordu. Onun adına ne yapabileceğini soruyordu. Ona annesi istemedikçe bu durumu düzeltemeyeceğini, kendisinin de bu durumu anlaması gerektiğini söyledim. Öyle ki, özgür iradesiyle çaba sarf etmek öncelikle annesinin sorumluluğunda olan bir meseleydi.
Özgür irademizle yol alırken, negatiften pozitif düşünceye, karanlıktan aydınlığa çıkarken bize en büyük yardım yine kendimizden gelecektir. İnanmak, istemek ve devam etmek önemlidir. Düzenli yapılan spor aktiviteleri, beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız değişiklikler, sanatsal uğraşlar edinmek, meditasyon yapmak v.s. ile hem kendimiz hem başkaları hem de tüm evrene fayda sağlayacak bir amaç edinmek önemlidir.
“Gezen tilki, oturan aslandan iyidir.” Hareket etmek; tembelliğin önündeki sis perdesini aralar. Dengeye gelmek için hareket ederek ve doğadaki canlılar gibi silkelenerek kendimize gelmeliyiz. Ancak bu şekilde güneş yeniden yüzünü gösterecek; ruhlarımız yolunu bulacaktır.
Sevgiyle Kalın…
Sema Dikyol Selvi