Regresyon Çalışması gerçek bir yüzleşme, idrak, kabul ve uygulama çalışması. Geçmişi şifalandırmak ve aydınlık tarafa geçmek için sancılı bir süreç; “doğum” gibi. Olgunlaşmak istemeyen, özgürlüğü çocukça yaşamlarda arayanlar için Regresyon seansları dönüştürücü ancak realitesi yüzünden danışanlar için ağır gelebilir. Bu bir tercihtir ancak cesaret ve sevgi ile ruhlarımızı şifalandırmak mümkün!
Annelik çok yoğun, çok özel, çok zor ve çok güzel bir duygu. Hem kendi yaşam hikâyemde üzerinde çok çalıştığım hem de yaptığım seanslarda annesi ile sorunları olan danışanlarımın hikâyeleri çok özel. Anne karnı ile başlayan süreç ömür boyu devam ediyor. Kimi zaman erken vedalar, zorunlu ayrılıklar veya karmalardan dolayı mükemmel bir sistemin parçası olan bizler ayrışıyor, kendi yaşamlarımızı oluşturuyoruz. Yeterince anne sütü almış bir bebeğin dinginliği, doyumu ve sonraki dönemlerde sorunlarla başa çıkma gücü inanılmaz bir belirleyici olabiliyor. Bunun bilimsel olarak da kanıtı günümüzde hala önemini korumayı sürdürüyor. Yakın ilişkilerimiz annemizle olan ilişkimizin bir yansıması olabiliyor. Hayatta ne kadar kendimize ve dünyaya güveniyor olduğumuz da yine annemiz ile olan geçmiş ve şimdiki yaşam deneyimleriyle şekilleniyor.
20’ li yaşlarda yeni anne olmuş bir danışanım, yaşadığı öfke ve sorumluluk duygusunun kendisine çok ağır geldiğini söylüyordu. Uzunca bir süredir kalbinde nedeni belli olmayan ağrılar yaşıyordu. Henüz dört yaşında bir trafik kazasında annesini kaybetmiş; aynı kazada kendisi ve babası kurtulmuştu. Sonrasında baskıcı üvey anne ve sevgisini gösteremeyen babasıyla büyümüştü. Kendi ifadesiyle omuzlarında geçmişin yükünü taşıyor; kendi çocuğu ile vakit geçirmek bile ona çok zor geliyordu. Kaza sırasında otobüs devrilmiş kendisi kurtulmuştu; bir taşın üstünde öylece bekleyerek, birilerinin onu görmesini ve yardım etmesini beklemişti.
Birileri gelecek ve onu kurtaracaktı. Hep birilerinden yardım isteyerek bağımlı ilişkiler yaşıyor; aradığını bulamayınca hayal kırıklığına uğruyordu. İçinde biriken gücü ve potansiyeli kullanamıyordu. Harekete geçme ve devam etme onun için çok zor konulardı. Mükemmeliyetçi ve takıntılıydı; asla kontrol duygusundan vazgeçemiyordu. Sorumluluk almak konusunda da başarısız, kaygılı ve sürekli yorgun hissediyordu. Kimseyi doya doya sevemiyor, eşiyle de arasındaki soğukluğu buna bağlıyordu. Yıllardır geçmeyen beden ağrıları vardı ve doktor bunun psikolojik olduğunu doğruluyordu.
Regresyon seanslarında karşılaştığımız konu hep şimdi yaşadığımız bir sorunu, olayı ya da durumu neden yaşadığımız, neden bizim başımıza geldiği ya da bunun bizi nasıl çaresiz, zayıf, güçsüz ve yalnız hissettirdiği? İşte bu noktada kurban oluyor; sisteme, düzene, ilahi olana isyan ediyoruz. Kaynakla bağımızı kopardığımızda sorun, konu, yara kanamaya devam ediyor. Jung; “Kendine acınacak hale getirme ya da kendine acıma yuvada olma ihtiyacını yaratır” diyor.
Her canlı sevgi ile büyür ve mutlaka sevgi ile beslenmek ister. Kaynak ile yani ilahi sistemle, kendimizle, annemizle, babamızla, ailemizle, toplumla içsel bağlarımızı kopardığımızda yuvadan uzaklaşırız. Sizin yuvanız, eviniz, iç dünyanız nasıl? Renkli, temiz, sıcak, kalabalık ya da düzenli mi?
Kaynak her daim vermeye, yardıma, sarıp sarmalamaya hazır ve kaynağa yakın olmak kolay olanı. Bolluk bereket kavramı da hayatın her alanında var. Avuçlarımızı açıp saf bir niyetle ne kadar istersek bize, payımıza ancak o kadarı düşüyor. Bolluk ve bereket mi istiyoruz mutlaka veriliyor, sevgi mi arıyoruz mutlaka buluyoruz. Yeter ki gönülden ve temiz olsun. Yeter ki istemeyi, almayı ve şükretmeyi bilelim.
Sema Dikyol Selvi