Düalite, Türkçede “ikilik”, “ikilem”, “ikileme”, “ikili denge” gibi çeşitli biçimlerde kullanılmakta olup, doğadaki, evrendeki karşıtlık ve birbirini tamamlayıcılık ilkesini ifade eden genel bir terimdir.Genellikle, birlik-çokluk, ruh-madde, bilinçli-bilinçsiz, tesir eden-tesir edilen, şekil veren-şekil alan, aktiflik-pasiflik, Gök-Yer, spiritüel alem-fiziksel alem, ışık-karanlık, ak-kara, hayır-şer, iyi-kötü, vicdan-nefsaniyet, özgecilik-bencillik, müspet-menfi, saflık-kirlilik, iç-dış, yüksek olan-alçak olan, pozitif güçler-negatif güçler, soğuk-sıcak, eril-dişil, doğum-ölüm, yükseliş-iniş, mikrokozmos-makrokozmos gibi bir tür karşıtlık ve birbirini bütünleyicilik gösteren iki şeyi, iki gücü, iki varlığı, iki unsuru ifade etmede kullanılır[1].
‘Sevgi’ ve vicdan bakımından fakir, çok geri bir insanın, tekâmülü için, düalite prensibi ve değer farklanması mekanizması gereğince zıt değerlerle karşılaşması, sevgi–kin, adalet–zulüm, iyilik–kötülük gibi kavramlarla yüzyüze gelmesi, bu suretle otomatik olarak bir ‘kıyas bilgisi’ kazanması ve gereken vicdani dengeyi bulabilmesi lazımdır[2].
Tekrardoğuş giderek artan bir deneyim zenginliğidir. Bu, daha çok anlayışa, daha derin hislere, daha zengin yeteneklere ve hem kendimizle daha çok olup hem de başkalarıyla daha ilişkili olmaya doğru giden zaman zaman zor ve yorucu ama sonu asla gelmez bir yoldur. Kusurluluk, giderek daha az kusurluluğa yol açar[3].
Geçmiş hayat deneyimlerine geçiş süreci sancılı olan danışanlar için korku olağandır. Bu akan bir suyun önüne set çekmek, taş duvar örmek, kendini kilitli hissetmek gibidir. Ancak karanlığa yani bilinmeyene geçiş yapmak zorsa olsa bile her zaman bir şans vardır. Karanlığı ve siyahı kabul ederek aydınlığa çıkma; ön yargıları kırarak, acının içinden geçmek demektir.
İkili ilişkilerinde tıkanıklık yaşadığı için regresyon çalışması yaptığımız danışanım artık paniğe kapıldığını, kötü de olsa herhangi bir deneyim yaşamadığını, sanki kendi ördüğü duvarların arkasında kalmış gibi kapalı bir enerji gönderdiğini fark ettiğini söyledi. Mükemmeliyetçiydi ama aslında kendini yetersiz hissediyordu.
Geçmiş bir yaşamında travmatik bir şekilde ölüyordu ve kendine acıyordu. Ailesini kaybettiği için başka bir ailenin yanında yaşamaya devam ediyordu. Ölene dek kendini yalnız, karanlık içinde ve sıkışmış hissediyordu.
Gittiği başka bir yaşamda ise yine ölüm anında donup kalmış, sıkışmış enerjiyi öte aleme taşımıştı. Yine aynı senaryo ile ailesini kaybediyor, yalnız kalıyordu. “Kollayacak kimsem yok, etraf da korumuyor beni. Kötü bakışlar var, bakmak istemediğim bakışlardan rahatsız oluyorum” diyordu. Şimdiki hayatında da hatırladığı bu iki hayatındaki gibi art niyetli olurlar diyerek zarar görmemek için kendini ulaşılamaz kılmıştı.
Çalışma sonunda fark etti ki kötü niyetli de olsa tepki verebilirdi ama önce yaşayarak görmesi gerekti. Biriktirdiği negatif enerjiyi bırakınca artık öksüz ve yetim olmadığını anladı. Olana güvenmeyerek, kendini akışa bırakamıyor, kontrol ettikçe bloke ediyordu. Korktuğu içinse mükemmeliyetçilik yapıyordu. Aslında olduğu gibi tam ve yeterliydi.
Seanstan sonraki günlerde daha rahatlamış hissediyor; “Her şeyde bir hayır varmış. Bugüne kadar olmadıysa demek ki o kadarını taşıyabilecekmişim. O yüzden olmamış. Şükür edeyim sahip olduklarıma. Kontrol etmek, akışa bırakmamak, güvenmemek olanı da oldurmuyor, bloke ediyor” diyordu.
Regresyon seanslarında geçmiş hayatların sona erdiğinin ve artık şimdi ve burada yaşıyor olduğumuzun, yeni bir dinamik içinde olduğumuzun kavrayışı çok önemlidir. O geçmiş hayatlar ve taşıdığımız dinamikler artık bitmiştir. Bittiğini kabul ediş, kendini ve başkalarını anlama ve hoşgörü ile birlikte yeni deneyimlere yer açar. Karanlığın içinde bir ışık daima vardır!..
Sema Dikyol Selvi
[1] Düalite, https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCalite, 10.03.2021.
[2] Düalite Prensibi, http://www.ilahinizamvekainat.com/Terimler-Sozlugu.php?kelime=D%C3%BCalite%20prensibi, 10.03.2021.
[3] Hans TenDam, Tekrardoğuşu Keşfetmek, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2012, s. 413.